Doğu Demirkol’un Doğu isimli dizisi pek de komik bulunmuyor, gördüğüm kadarıyla. Standart bir komedi dizisi akışında ilerlemiyor. Uzayan ve bir yere varmayan, sünen sahneleri var. Hani hep dedikleri gibi, akmıyor. Ama bir süre sonra tam da bu sahneler tanıdık gelmeye ve bir tat vermeye başladı benim için. Olmamışlıktan alınan tad gibi de değil, başka bir türlü. Bunun izini sürmek çok zor olmadı. Ve bu izler beni dizi dışında başka yerlere götürdü. Da dan dann!
Nuri Bilge Ceylan’ın Ahlat Ağacı’nda bu genç komedyeni oynatması daha filmi görmeden bir takdir ve merak dalgası yaratmıştı. Doğu Demirkol’un iyi ya da kötü bir komedyen olması dışında bu role mazhar olacak ne gibi bir numarası olabilirdi? Hiçbir oyunculuk tecrübesi olmamasının verdiği o işlenmemiş hamur cazibesi mi?
Demirkol biraz “avarel“ duran, fiziksel komediye de yatkın bir tip. Konuşmaya başlar başlamaz insanın gülesi geliyor, bir çeşit Kemal Sunal elektriği var. Jöleli saçları, koca çenesi ve ağız dolusu konuşması ile karikatür duruyor. Bunlar komedi için müspet unsurlar. Peki bu çocuğun NBC filminde işi ne olabilirdi? Cevabı yine NBC verdi aslında filmden sonra; Demirkol’un çok da entelektüel olmadığını ve biraz da öylesini aradığını filan söylemişti, büyük bir açıksözlülükle. Elbette başka asli sebeplerle birlikte: Mesela oyunculuğu.
Demirkol’u Nuri Bilge filmleri ile dalga geçerken hayal etmek çok kolay.
Ama daha tuhafı Demirkol’un komedisinin tam da aslında NBC sineması ve onun parçası olduğu ve temsil ettiği: yüksek kültür ve yaşayış ve şu bu ile dalga geçme üzerinde yükselmesiydi. Yani film öncesinde özellikle Nuri Bilge filmleri ile dalga geçmemiş olabilir ama mizahının temel unsuru bu damar.
Demirkol’u Nuri Bilge filmlerindeki “uzağa bakıp sigara içen adamlar” ile ya da yarım saatte beş cümle konuşulan sanat filmleri ile dalga geçerken hayal etmek çok kolay. Bunların benzerlerinin bir dolusunu yapıyor, komik de oluyor.1
Şimdi sorularımızı tekrar hatırlayalım: Doğu dizisindeki uzayıp giden sahnelerin esrarı ne? Ve Demirkol’un bir NBC filminde ne işi olabilir idi?
NBC filmlerini kabaca şöyle dönemlere ayırabiliriz. Gerçekten çok kabaca ayırırsak: uzağa bakan adamlar dönemi (Mayıs Sıkıntı, Uzak), büyük filmlerine geçişin sinyallerini veren ara dönem filmleri (İklimler, Üç Maymun) ve olgunluk dönemi usta işi filmleri (Bir Zamanlar Anadolu’da, Kış Uykusu, Ahlat Ağacı).
İlk dönem filmlerinin imgesi Uzak’ın son sahnesidir. Tam da Türkiye için bir dönemin bitişine denk gelir. Fındıklı sahilde kuzeninin bıraktığı Samsun paketinden bir dal alıp içen ve uzaklara bakan, Tarkovski olma hayalleri reklam fotoğrafçılığına talim olmasıyla suya düşmüş Mahmut’un; kaygılı, zarif ve Tarkovski olmaya belki de en yakın anı.
Sonra bu sanat sinemasıyla dalga geçilirken çokça kullanılan bir resme de dönüştü. Uzaklara bakıp sigara içmek, poz kesmek ve var olmayan bir derinliğin performansını sergilemek gibi. (Gündelik dertler dışında çabalayıp bocalayan bir iç dünyanın olma ihtimalinin bu kadar tepki çekmesi ayrıca kayda değer.)
Avrupa sanat sineması ile aşık attığı son dönem filmlerine gelirsek pek çok tema sayılabilir: yersiz yurtsuzluk, nostalji, göç ve can sıkıntısı gibi2. Ama yine bir imge seçmek istesek, kuvvetli bir dramatik çekirdek örneğin nasıl bir şey olurdu bu? Bunun ne olduğu ilk sorunun da cevabı aslında.
Bütün sinematik evrenini kimsenin tam göründüğü gibi olmadığı ve herkesin çeşitli manipülasyonlar ile birbirini alt etmeye çalıştığı kötücül bir insanlık draması üzerine kuruyor.
İşte bu karakteristik sahneler kanımca şunlar: İki karakter ön planda bir şey konuşurken aslında arkada imalar ve akıl oyunları ile birbirlerini alt etmeye çalışıyorlar. Sinema için yepyeni bir yöntem değil. Ne de edebiyat için. Ama Nuri Bilge ısrarla bu sahnelerin ağırlığını arttırıyor. Bütün sinematik evrenini kimsenin tam göründüğü gibi olmadığı ve herkesin çeşitli manipülasyonlar ile birbirini alt etmeye çalıştığı kötücül bir insanlık draması üzerine kuruyor.
Kış Uykusu’nun sonlarındaki Aydın (Haluk Bilginer) ile Levent’in (Nadir Sarıbacak) unutulmaz atışması iyi bir örnek3. Yine aynı filmdeki Aydın’ın kız kardeşi (Demet Akbağ) ile atıştığı upuzun sekans. Ahlat Ağacı’na gelindiğinde ise artık bütün filme sirayet etmiş bir güç savaşları dinamiği var.
Canınızı yakarım çocuklar - Levent Öğretmen (Kış Uykusu)
Pekala hayat zaten böyle bir şey de denilebilir. Ne var bunda şaşacak? Ama erken dönem filmlerinde en azından bu güç oyunlarının dışında kalan saf figürler bulabiliyorduk. Uzak’taki Yusuf (Mehmet Emin Toprak) örneğin. Ama o son ışık Bir Zamanlar Anadolu’daki muhtar sahnesinde söndü sanki. İçeri girip karanlıkta yemekleri dağıtan meleksi kızın belirişi, o metafizik bir hadise oluyor hissi sondu.
NBC sinemasındaki bu karakterler arasındaki dip çatışmanın ve söz düellolarının zamanın ruhu, ülkenin siyasi ve politik ikliminin dönüşümü ile paralel okuması çok zor görünmüyor ama bunu bir kenara bırakalım.4 Kısaca, Nuri Bilge’nin güç oyunlarının dışının olmadığına tamamen inandığı bir dönemdeyizdir artık.
Doğu dizisinde sakil duran o sahneler işte Demirkol’un Ahlat Ağacı’nın setinde yoğun bir NBC sineması kampı ile edindiği kaslar olsa gerek
Doğu dizisinde sakil duran o sahneler işte Demirkol’un Ahlat Ağacı’nın setinde yoğun bir NBC sineması kampı ile edindiği kaslar olsa gerek. Dizide babasıyla atıştığı sahneler ve babası rolündeki Kubilay Tunçer’in aslında Demirkol ile benzer atışma sahnelerini Ahlat Ağacı filminde de canlandırdığı gerçeği bunun iyice altını çiziyor. Tam birisi öne geçerken sinsi bir atak ile diğeri bir gol daha atıyor ve senaryo bu uzayan kapışmalar ile gitgide ilginçleşirken komedi olarak zayıflıyor.
Şimdi ikinci soruya geçecek olursak… Burası daha spekülatif artık ama hatırlayalım: Demirkol’un oyuncu olarak Ahlat Ağacı filmine dahil edilmesinde manidar bir taraf da yok mudur?
Yani 2010’ların halen devam eden hunharca anti-entelektüelizmini, Recep İvediklileşilmesini ve monşerler denilerek sözde “samimiyet” ve “yerellik“ pahasına yerden yere vurulan aydınlarının durumunu bir hatırlayalım. Resmi anlatılar altüst edilmiş ve halka vurulan modernleşme projesi prangasından nihayet kurtulmuştuk değil mi? Artık neysek o olabileceğimizin vaadi ile bir “id patlaması” freni patlamış kamyon misali sinemada ve televizyonda kendini gösteriyordu.
Nuri Bilge’nin sineması bu ağzı köpürmüş saldırgan güruhun karşısında kolay bir hedefti. Elitizm desen vardı, halktan kopukluk yine var, batı estetiğini ve kültürünü referans alan yerel değerlerine yabancılaşmış aydın stereotipi desen o da var, var hep var. Ne ki filmleri bir yandan uluslararası ödüller de alıyordu ve bu yönüyle “bayrağımızı Avrupa’da dalganlandırıyordu”. Öfkeyle karışık kıskançlık ve takdir hislerinin hepsini birden üzerine çektiğinden alt etmesi zor bir figürdü.
Nuri Bilge’nin Doğu Demirkol’u filmine dahil etmesinde bir yandan da bu saldırgan ergen irisi samimiyet buhranını içeri çekme, kendi dramatik evreninde etkisiz hale getirme refleksi de olamaz mı?
Doğu Demirkol’un standup’ları dediğim gibi aynı damardan beslenen gösteriler. Aynı mizah, aynı itirazlar. NBC sineması karşısında antagonizmik bir konumlanışı var. Uzlaşmaz görünen karşıt bir uç adeta.
Nuri Bilge’nin onu filmine dahil etmesinde bir yandan da bu saldırgan ergen irisi samimiyet buhranını içeri çekme, kendi dramatik evreninde etkisiz hale getirme refleksi de olamaz mı? Doğrudan ya da dolaylı üzerine çullanan AKP Türkiyesinin ve aydın düşmanlığının daha ehlileşmiş ve düşük yoğunluktaki bir temsilcisini imha etme dürtüsü. Nitekim Nuri Bilge de filminde yansıttığı iktidar oyunlarından çok uzağa düşmeyen bir karaktere sahip gibidir, kamera arkası görüntülerinden ve oyuncularıyla kurduğu ilişkilerden anladığımız.
Ahlat Ağacı’nda Sinan’ın (Doğu Demirkol) arkadaşına telefonda dert yanışı Demirkol’un gerçek hayattaki personası ile en örtüşen bölüm. O yaşlardaki işsiz, baba evine dönmüş taşralı bir gencin hakiki bir diyaloğu herhalde böyle bir şey olurdu. Küfürlü ve dolaysız. Ve hatırlayalım telefonda şöyle diyordu: “A. koduğumun Çan’ına geldim. Diktatör olsam buraya atom bombası atarım sevabına…”. Pekala konuşanı Doğu Demirkol olarak düşünüp serzenişi şöyle de değiştirebiliriz: “A. koduğumun Nuri Bilge filmine geldim. Diktatör olsam…“ Diktatör olsam…
Bir devrin yine sonu gelmiştir.
Demirkol bu simgesel ağa yakalanmış çırpınan bir balık gibidir. En büyük küfürleri en dikkate almaz alaycı tavırları filan hiçbiri bir işe yaramaz. Sonunda yine bir Nuri Bilge filmi karakteri gibi davranır, onun gibi yürür ve konuşur. Bir devrin yine sonu gelmiştir.
Ve son olarak biraz daha ileri gidelim. Doğu dizisindeki aksayan sahneler Demirkol’un yaratıcı enerjisinin de bir yönüyle kastre olduğunu, başka bir yöne evrildiğini gösteren işaretler.
NBC sineması ile Demirkol’un temsil ettiği mizahın karşılaşmasından Nuri Bilge o yıkıcı enerjiyi içerip aşarak, Demirkol ile ise anlatı evrenini zengileştirecek yeni araçlar edinerek çıkmıştır.
Ama hayat Nuri Bilge’nin düşündüğü gibi ezeli bir mücadele sahnesi ise şöyle bitirelim. S Sport’ta Premier League maçlarını anlatan spikerler bazı gollerden sonra, o golü atmayan ama gole büyük katkı veren oyuncular olduğunda örneğin şöyle derler: “Bu gol Harry Kane’e yazar.“ Tüm bu yazıdan ve anlattığım çatışan iki kültürel hattan sonra peki n’oldu şimdi dersek: “Bu gol Nuri Bilge’ye yazar.“
Uzun ve atlanabilecek bir dip not: Bu yönüyle zaten çok orijinal değil. Yani Türkiye’deki komedi yaratmanın, herkesin bildiği genel geçer ana aksları zaten şunlar: zengin/fakir, şehirli/köylü, eğitimli/cahil. Bunları alıp ikincilerden yana durup birincilerin hallerini sarakaya aldığınızda ilk görev tamamlanıyor. Komedi yapmak elbette bu kadar basit değil ve sadece bununla olmuyor ama en azından bir kural seti olarak akılda tutmayı gerektiren çatışmalar bunlar.
Diken, Gilloch ve Hammand. Nuri Bilge Ceylan Sineması. (2018)
Levent’in 3. Richard’dan yaptığı alıntıyı hatırlayalım: “Vicdan, güçlüleri korkutmak için düşünülmüş, korkakların kullandığı bir sözcükten başka bir şey değildir. Bizim vicdanımız güçlü kollarımız, kılıçlarsa yasalarımızdır“ Ve sonrasında Aydın’ın başka bir alıntı ile verdiği cevabı: “Aldanmak yaptığımız her işte şaşmaz yazgısı hepimizin. Her sabah parlak işler tasarlar, gün boyu budalalık ederim.“ Aydın bu son saltosu ile iyice keyiflenip ayağa kalkarak gecenin artık bittiğine kanaat getirir, odadan çıkar gider.
Yine de bir not düşmek gerekirse: “Eğer dört bir yandan tehdit yağıyorsa ahlakın tümü taktik kurallara indirgenir“ s. 57, Helmut Lethen, Soğuk Temas - İki Savaş Arasında Almanya’da Yaşama Deneyleri ve Mesafe Kültürü
Alp, buna göre Ahlat Ağacı'nda, Demirkol'un babası esasen Nuri Bilge mi oluyor?